Özgeçmiş

Perihan Çelik | 06.06.19∞∞
- Fotoğrafçı
- İşaret Dili Tercümanı
Bursa’nın yazla kucaklaştığı, sıcaklığın daha sabahın ilk ışıklarında bile kendini hissettirdiği bir 6 Haziran günü geldim dünyaya. Sanki güneş “Hadi bakalım, başlıyoruz yolculuğa!” der gibi yüzüme ışığını vurmuştu. Kalabalık, şen şakrak, kapısı hiç kapanmayan bir ailede büyüdüm. Evimiz öyle bir yerdi ki… Sofrada bir kişi eksilse fark edilir, bir kişi fazlalaşsa hemen sandalye açılırdı. Kahkahalar çoktu, sarılmalar boldu, tartışmalar bile sevgiye karışır giderdi. Çocukluğum tam da böyle rengârenk, gürültülü ama bir o kadar da güvenli geçti.
Bu yolculuğun belki de en güzel kısmı, anneliği getiren o büyük değişimdi. Evlendim… Ve dünyaya iki oğlum geldi. Onların her gülüşü kalbime ayrı bir çizik attı, ama bu çizikler iz değil, ışık oldu. Annelik insana hem kırılganlığını hem gücünü aynı anda gösteren bir mucizeymiş meğer. Onları büyütürken ben de yeniden büyüdüm.
Sonra hayat beni aldı, büyüttü ve kendi hikâyemin içine doğru itti. İstanbul oldu ilk durağım. Vapur seslerinin martı çığlıklarına karıştığı o aşık olunacak şehir; İstanbul… Memurluk dedikleri şey zaten başlı başına bir koşuşturmayken, bir de İstanbul’da yapınca insan kendini şehrin ritmine kaptırıyor. Ama kalabalığın içinde bazen kendimi kaybettiğim de oldu. Çantamda hep taşıdığım fotoğraf makinem bu yüzden vardı belki de hayattan kaçmak için değil, hayatı yakalamak için…
Sonra bir gün tayin haberim geldi: Bursa. İçime tuhaf bir ferahlık doldu. “Tamam,” dedim, “buradan sonrası başka bir bölüm.” İstanbul’un telaşından Bursa’nın huzuruna geçmek… İnsanın kalbini dinlemesi için güzel bir fırsat gerçekten. Bursa’da adımlarım yavaşladı, nefesim sakinleşti, iç sesim daha duyulur oldu.
Fotoğrafçılık merakım hep hayatın gölgeleriyle ışıkları arasında dolaşmamı sağladı. Ama sadece o değil… Dans! Ah o dans… Bazen mutfakta çalan bir şarkıyla ayaklarım kendiliğinden kıpırdanır ya hani, işte o! Ruhun sevinçle ettiği bir hareket. Bir de işaret dili… Sessizliğin içinden bambaşka bir dünyanın kapısını açan o zarif iletişim biçimi. İnsanları kelimeler olmadan anlamayı öğrenmek, kalpten kalbe bir yol çiziyor insana.
Şimdi geriye dönüp baktığımda… İstanbul’un koşturması, Bursa’nın sakinliği, kalabalık ailemin sıcaklığı, anneliğin mucizesi, dansın neşesi, fotoğrafın sessiz anlatımı… Hepsi bir araya gelip kocaman, cıvıl cıvıl, yer yer hüzünlü ama hep umut dolu bir hayat hikâyesi oluşturmuş.
Ve en güzeli ne biliyor musun?
Hikâyem hâlâ yazılıyor. Hem de her gün yeni bir tebessümle, yeni bir “iyi ki” ile…
